"Yaşanabilir Bir Türkiye"
"Yeniden Büyük Türkiye"
"Yeni Bir Dünya" dır.
Adalete dayalı bir dünya...
Bizler ülkemizde görünürde atılan bir takım adımların ve gelişmelerin
arka planında ülkemizin ve içinde yaşadığımız bölgenin çok ciddi
problemlerle karşı karşıya bulunduğunu ve dünyanın adım adım bir kaosa
sürüklendiğini görüyoruz.
Bazı kapıların aralanmasına imkan verilirken, karşılığında üstesinden
gelinmesi mümkün olmayan taahhütlerin altına girildiğinden
endişeliyiz.
Başörtüsü problemi çözülürken, ahlaki dejenerasyonun derinleştiğine,
aile yapımızın çökertildiğine şahit oluyoruz.
Sanal alemde bir takım müspet ekonomik göstergelerin arka planında
gelir dağılımındaki adaletsizliğin giderek arttığına, ülkemizi
güçlendirecek köklü ve büyük yatırımların yapılmadığına, stratejik
tesislerin tamamına yakınının yabancılara satıldığına, bankacılık ve
sigorta sektöründe yabancı sermaye payının hakim hale geldiğine, tarım
ve hayvancılığın can çekiştiğine şahit oluyoruz.
Bütün bu gelişmelerin bir kriz anında neye mal olacağının hiç
düşünülmediğine, üst perdeden verilen beyanatlarla her şeyin tersyüz
edilerek kamuoyunun aldatıldığını görüyoruz. Bütün bunlara ilaveten,
medya organlarının hızla tekelleşmesi, hatta yabancılaşması
neticesinde, halkımızın doğru bilgi edinme imkanının nasıl
kısıtlandığını engellendiğini görüyor ve halkımızı uyandırmak için çok
hızlı hareket etmemiz gerektiğine inanıyoruz.
Bizler biliyoruz ki, burada zikrettiğimiz ve etmediğimiz bütün
problemlerin üstesinden gelmek Milli Görüş'ün iktidar olmasıyla
mümkündür.
Milli Görüş'ün tek partisi vardır o da Saadet Partisidir.
Saadet Partisi'nin dışındaki partiler az veya çok birbirlerine
benzerler. Hepsi batı taklitçisidir, kapitalist veya sosyalist
zihniyetlere benzer politikalar izlerler. Aralarındaki farklar
sun'idir.
Bunlara ekonomi nasıl düzelir diye bir soru yönelttiğinizde, her biri
faiz oranlarını nasıl arttırıp azaltacaklarını, hangi vergileri
kaldırıp hangileri artıracaklarını veya ihdas edeceklerini, borçlanma
politikalarını tartışırlar.
Siz bunlardan "Kendi gücüyle kalkınma", 'Ekonomik bağımsızlık",
Türkiye'mizi gerçek manada kalkındıracak veya güçlendirecek ileri
teknoloji yatırımlarını, "Denk Bütçe"yi, "Gelir Dağılımında adaleti",
asgari ücretin ve taban fiyatlarının belli bir seviyeye nasıl
getirileceğini, faizsiz ve sömürüye açık olmayan bir ekonomik sistemi
hiç mi hiç duymazsınız.
Üstelik, bunlardan bahsedenleri hayalcilikle itham ederler. Zahmet
edip son 35 yıllık geçmişimizi hiç araştırmazlar.
Onlar 1970'lerdeki MSP koalisyonları zamanında yapılan "Ağır, yaygın
ve süratli kalkınma" hamlelerini, "tarımdaki müthiş sıçramayı", Kıbrıs
zaferinin ardından uygulanan ambargoya rağmen nasıl yürütüldüğünü
hatırlamak veya araştırmak istemezler. Yine onlar 1996-97 Refahyol
hükümetinin "Havuz sistemi" ile borçlanmayı durdurarak enflasyonu çok
kısa bir zamanda nasıl düşürdüğünü, memur maaşlarını 6 ayda yüzde 130,
Bağkur emeklilerinin maaşlarını ise yüzde 1000 artırırken, pancara,
buğdaya, fındığa verdiği yüksek taban fiyatlarıyla çiftçiye sahip
çıkarken nasıl denk bütçe yapılabildiğini hiç mi hiç öğrenmek
istemezler.
Adalete dayalı yeni bir dünya düzeninin kurulabilmesi için, o bir
yıllık sürede D-8'lerin nasıl kurulabildiğini düşünmek bile
istemezler.
Biraz önce de ifade ettiğim gibi, bizler elbette, atılan bir takım
müspet adımları yok sayamayız. Ancak bu adımların dertlerimizi kökten
çözmeye yeterli olmadığını; hatta arka planda dertlerimizin
derinleştiğini görüyoruz.
Son 8-9 yılda Afganistan'da, Irak'ta, Filistin'de işlenen insanlık
suçlarına nasıl seyirci kalındığını, hatta nasıl desteklendiğini
görüyoruz.
Bir taraftan, "one minute" denilirken, öte yandan aynı İsrail'le
ekonomik münasebetlerin nasıl geliştirildiğine şahit oluyoruz.
AB, Türkiye'ye karşı olumsuz tavrını sürdürürken, Türkiye'nin bu
bağları güçlendirmek için sürekli tavizler verdiğine şahit oluyor,
fakat D-8'lerin canlandırılmasının sözünün bile edilmediğini
görüyoruz.
Bu misalleri daha fazla uzatmak istemiyorum.
Biliyoruz ki, başta ırkçı emperyalistler olmak üzere, dış güçler
Türkiye'nin güçlü ve tam bağımsız bir ülke olmasını istemiyorlar.
Bunun için her yola başvurmaktan çekinmiyorlar.
Asırlardır geliştirdikleri sofistike usullerle, yeri geldiğinde,
hasımlarını bile kendi emellerine alet edebiliyorlar.
Bu sebeple bizler uyanık olmak, bizi asırlarca üstün kılan temel
değerlerimize sarılmak mecburiyetindeyiz.
İşte biz bu temel değerlerin bütününe Milli Görüş diyoruz. Bunun için
Milli Görüş'e ihtiyaç olduğuna inanıyoruz.
Bir defa daha belirtmek istiyorum ki, Milli Görüş'ün tek temsilcisi
Saadet Partisi'dir.
''Türkiye'nin sanayileşmesi davası ana davamızdır. Milli,güçlü,süratli ve yaygın kalkınma mutlaka gerçekleştirilecektir. Bu hamlemizi hiç bir bahane,hiçbir zihniyet,hiç bir tutum engelliyemiyecek ve geciktiremiyecektir.Milletimiz bu hamleyi istemektedir ve yapacak imkanlara sahiptir. Milletimizin bu arzusunu yerine getireceğiz. Yeniden Büyük Türkiye idali mutlaka gerçekleştirilecektir,İnşallah!'' ''Türkiye'de fabrikaların yalnız iki-üç ilde toplanmış olması doğru değildir.Biz bu dengesizlikleri gidermeyi vazife biliyoruz. Yurdumuzu bütünüyle kalkındırmak hedefimizdir. Bunun için biz ''HER İLE FABRİKA KURACAĞIZ.'' Uçağımızı,tankımızı kendimiz yapacağız.Milli Harp Sanayimizi kurmakta kararlıyız.'' ''Hedefimize sadece fabrikalar açmak, Tesisleri kurmaktan ibaret değil, Fabrikaları kurabilen EN İLERİ TEKNOLOJİYİ bilen, takip eden ve daha da geliştirebilen MÜHENDİSLİK BÜROLARINA-TEKNİK ERKAN'I HARBİYEYE -MÜHENDİS-TEKNİSYEN ve SANAATKAR KADROLARINA SAHİP OLMAK ta ANA HEDEFİMİZDİR.'' ''Türkiye sadece KENDİ TESİSLERİNİ KENDİSİ KURAN bir ülke olmakla iktifa etmeyecek, dış ülkelere, KARDEŞ MÜSLÜMAN ÜLKELERE'de FABRİKA KURAN bir ülke haline gelecektir.'' ''BU KALKINMAMIZ MÜSTEMLEKE TİPİ KALKINMA DEĞİL, LİDER ÜLKE TÜRKİYE KALKINMASIDIR.''
Prof.Dr.Necmeddin ERBAKAN Refah Partisi Genel Başkanı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder